Buyrun, ben

Buyrun, ben

15 Ocak 2024

İnsan el bileğinin kıymetini ne zaman anlar?

Aylardır süren bilek ağrım, geçmedi ama şiddetlendi. Aslında ben biraz çamura yattım, geçmesi için pek de bir şey yapmadım. Fizik tedaviye gitmedim, kolumu dinlendirmedim. Atel dediler takmadım (bu filmi görmüştüm, ateli günlük hayata entegre etmek zor diye takamıyorum dedim - yine).

Bundan 16 yıl önce yine aynısı olmuştu. Ateli tak(a)mamıştım, habire çıkartıp durmuştum. Ortopedinin hocasını darlıyordum bileğim de bileğim diye. Doğum yapmıştım. Atelle nasıl bebek emziricektim? Ayrıca cerrahi bölüm asistanıydım. bileğimi kullanmadan nasıl doğum, ameliyat vs yapabilirdim? 

Sonuçta ortopedinin hocası bileğini uzat bi bakiyim deyip çat diye alçıya almıştı. Aman Allahım'dı, şimdi nasıl olacaktı? Fakat üç haftalık zorunlu istirahat sonrası iyileşmişti bileğim.

O zaman (s.çt.ğımın fibromiyalji tanısı yoktu daha, önümüzdeki yıllarda fibrolarımdan ne kadar çekeceğim hakkında bir fikrim de yokjtu açıkçası).

Şu anda da aynı filmi izliyor gibiyim. Ağrım azalacağına gitgide artıyor. 

Tövbelerim olsun.

12 Ocak 2024

Doğum günümden bugüne kalanlar

 Dün benim doğum günümdü. Artık pek birşey ifade etmiyor yaş anlamında. 40'ın yarattığı o sarsıntılı şoku atlattıktan sonra anlamı azaldı. 50'yi bekliyorum heyecan ve merakla, bakalım depresyona girecek miyim.. 

Sadece bana özel bir gün olmasının kıymeti var o kadar.. Bunun tadını çıkardım dün. Ama içimde böyle bi keyifsizlik, bi isteksizlik, bir sıkıntı var. Ülkenin genel gidişi gene beni etkiliyor. Doğum günü yazımın içini doldurmasını istediğim son şey ekonomik kriz olurdu ama malesef gündemimizin gerçeği o bu aralar. Asgari ücretin sürekli artması çalışanların maaşlarını kiraları tüketim sarf malzemelerini ve her şeyi artırıyor. Ben de düşündükçe içim sıkılıyor ister istemez. 

Oysa insan doğum gününde balonlara bakıp laylaylom mutlu olmalı değil mi sizce de?


Bu yaşımın şükürleri var ama bolca. Yazmadan geçemeyeceğim. Bir kere nihayet iş yerimde keyifle çalıştığım bir ekibim oldu yeniden, uzun bir aradan sonra. Sabahları ayaklarının işe geri geri gelmesi duygusunu sevmiyorum asla. İşe gelmenin keyifli bir şey olmasını deneyimlediğim için yine şükür.


Şu gördüğünüz pırıl pırıl kişilerle aram düzeldi nihayet bu yıl. Kavgalar gürültüler azaldı. Arkadaş olmanın keyfine varmaya başladık, bi daha şükür.

Ailemin varlığı için çok şükür.

Geniş ailem (annem bacılarım köpeğim kedim arkadaşlarım) yanımda olduğu için çok şükür.

9 Ocak 2024

Sinirimi bozan ekonomik ortam mı hava mı hastalık mı?

Kimse farkında değil ama pandemi yaşıyoruz demiş birisi instagram'da. Ya da twitter'da, ben onu sildiğim için akıl sağlığımı korumak adına, insta'da görüyorum bunları hep. Çok hoşuma gitti bu söz, hakkaten ağır geçiyor bu kez, hiç alışık olmadığım şekilde. Ben kendime hiç yatma dinlenme gerektirecek kadar ağır hasta olma izni vermezdim, bu kez ipleri elden bıraktım galiba. Bir cumartesi sekiz bölümlü dizi bitirecek kadar uzun yatmışım gündüz gündüz.

Daha da garibi, şu resimde gördüğünüz Lucacığıma da bulaştı. Onun da minik burnu tıkandı, öksürük, ventolin yapıyor doktoru. Gerçi insan gribi bulaşmaz diyor ama burnumun dibinde uyuyordu ben yatarken, aynı gün onda da başladı işte.

İşte acaba şu anda içimdeki sıkıntının sebebi bu geçmek bilmeyen grip mi, yoksa ekonomik durum mu bilemiyorum.

Analiz etme makinesine benzeyen beynim, içinden çıkamadı bu hallerin. Bu nasıl ekonomik ortam anlayamadım. Asgari ücretteki artışın hem tüm maaşlara ve diğer her şeye, hem muayene ücretlerine ve diğer her şeye, yani hem gelirlere hem giderlere yansıması, ama karışık oranlarda yansıması yüzünden, benim de hesabım - kitabım - kafam karmakarışık oldu. Misal, kurutma makinesi tamirine 6700 isteyen adama kızıyorum ama öte yandan bozulan fırınımın yenisi 10000 ve bu ucuz mu yani şimdi?

Velhasıl kelam, bu kadar büyük rakamlarda paraların ortamda dönmesi beni gıcık ediyor. Daha da komiği kimse bundan rahatsız değil gibi. Hem sürekli konuşup durup, hem de normal hayatlarına devam ediyorlar, aynı harcamalar aynı alışveriş, aynı seyahatler. Kıskanmak değil de işte tam adı gıcık olmak. O zaman banane deyip geçiyorum dümdüz.

Gelgelelim, içimde biriken sıkıntı yavaşça anksiyete düzeyimi yükseltip duruyor. Normalde hiç düşünmediğim şeyleri bi kafama takma, hiç aklıma gelmeyecek şeylere surat asma, hiç umursamayacağım şeyleri düşünüp durma.

Evet yine yazarken teşhisimi koydum. anksiyete hoşgeldin. Şurda çekmecede pasiflora olacaktı.

4 Ocak 2024

Fibromiyalji atağının sebebini bulmak

Hani diyorlar ya şu yılı, bu yılı.. Fibromiyaljiyle savaş yılı bu yıl benim için. Geçen yıl çok şiddetli geçti, bu yıl da hepsinden ağır bir atağın içine doğdu. Geçen ayın sonlarından başlayarak gittikçe şiddetlenen bir şekilde sırtım tutuldu.

Önce boynumun bir tarafı sonra sırtımın tamamı sonra belim derken şu anda gerçekten hayatımın en şiddetli sırt ağrısı atağını yaşıyorum diyebilirim.

Lokal şeyler yaptım, fizik tedaviye gittim, iğne batırttım, kupa çektirdim, tens bağladım, sıcak uygulama, tiger balm krem, masaja gittim, yok yok yok. Gittikçe kötüleşti. Hacamat için bir ay sonra ikinci kez gelen doktor hanım, ne oldu sana böyle, geçen ay ne yaşadın, sırtın tamamen kapanmış deyince.. haydaa dedim. Doğru bunun bir sebebi var.

Önce eşimle yaşadığım bir tartışmaya bağladım. Ama o bir tartışma bile değildi, bir yanlış anlaşmadan kaynaklanıyordu, ve geçmiş bitmişti. Bu değildir dedim, daha ciddi bir şey olmalı bunun altında.

Sonra bir anda aydım. Farkettim. Ayrılık anksiyetesi mi yaşıyorum ben? Kızım seneye inşallah üniversitede olacak İstanbul'da ve ben... onun gitmesini kabullenmiş miydim tam olarak?

Nayır nolamaz!

Bir yıla yakın bir süre psikoloğumla haftada bir kızımın benim bir uzvum olmadığını, ayrı bir kişi, birey olduğunu farketmem için çalışmıştım oysa ki. Ama şimdi o günler yaklaştıkça kafama dank ediyordu işte. Evden gidecek ve bir daha gelmeyecek! 

Daha da fenası oğlum da öğrenci değişim için -neyse ki- yarım veya çeyrek dönem -ama malesef- ablasıyla aynı anda yurt dışına gidecek. Sınavı kazandı, ülke seçimine geldi sıra. İkisi de aynı anda gidecek! Gerçi benim derdim kızımla, göbek kordonum (bence) onunla bağlı, ama ikisinin aynı anda evden ayrılması da olacak iş değil be Sebastian! Empty nest sendromuna girecek miyiz acaba?

İşte bu farkındalık bence bu atağımın çözüm yolunda ilk adımlar. Vücudumda müthiç yüksek bir enflamasyon varmış dedi hacamatçı doktorum. Bence de öyle, abuk sabuk eklem ağrılarımdan biliyorum. Ama bir teorim daha var ki şu anda kulak boğaz burunumda influenza savaşları sürerken oluşan antiinflamatuvar süreç bence bu ağrılarıma da iyi gelecek.

Bugünkü yazımı influenzaya teşekkür, farkındalığa şükür ve fibromiyalji atağına veda ederek bitiriyorum. Fibromiyaljiden de adını bir daha anmamak üzere bir an evvel kurtulmaya niyet ediyorum.

26 Aralık 2023

Geçen yıl hazırladığım wishlist'im


Dünkü yazımdan sonra, geçen yılki wishlist'imi burada paylaşmaya ve teşekkürlerimi sunmaya yani bir kez de yazarak şükretmeye karar verdim.

Resimde gördüğünüz gibi bir şey hazırlıyorsunuz aslında lafın özeti. İçinde bolca hayalleriniz istekleriniz planlarınız var. Geçen seneki çok da spontane idi ama yılın sonunda geriye dönüp baktığımda hiç birşeyin aslında gerçekte spontane olmadığını, bizim için hazırlanmış planlar dahilinde gerçekleştiğini gçrmek de beni -bir kez daha- şaşırtmadı desem yalan olur.

En tepeden başlayalım: Müşteri yelpazesi derken ne kastetmiştim.. İşimle ilgili bir plan değişikliğine gitmek ve daha çok estetik ve kozmetik (jinekolojik anlamda tabii) konusuna eğilmek istemiştim. Bu bayağı hızla girdiğim bir alan oldu çok şükür. Varmak istediğim sonuca giden yolda yürümeye başladım desem doğru olur. Bu alana kusursuz bir başlangıç yaptım ve ilk vakam çok güzel oldu. Sonrakiler de -çok şükür- çok güzel oldular. Bu önemli çünkü yaptığım ve sattığım için güvenle arkasında durabilmemi sağlıyor.

İki farklı yerden "love my body" lafını kesmiş olmam nasıl bir tesadüftür demiş ve vardır bir hikmeti diyerek ikisini de yapıştırmıştım. Hikmetini senenin ilerleyen günlerinde görecektim (yine çok şükür). 47. yaşımı sürerken, hayatımda kendimi - vücudumu yüzümü en beğendiğim halimde buldum diyebilirim. Hatta kızımla şöyle bir anektod yaşadık. Lise fotoğraflarımı buldu ve "anne sen lisede de çirkin değilmişsin ki, hep öyle dersin ama güzel bir kızmışsın" dedi. Ona dedim ki, "kızım anladım ki güzellik insanın içinden geliyormuş, ben bu sene bunu farkettim. Nasıl gözlerle ve nasıl bir duyguyla bakarsan kendin, öyle görüyormuşsun meğer" ve ben kendimi -şükür ki- bu sene çok beğendim nihayet.

Dinginlik teması üzerinde dururken meditasyona başlar mıyım diye aklımdan geçmiş miydi hatırlamıyorum ama lise yıllarında eğitimini aldığım transandantal meditasyona sabah akşam 20 olmasa da 10 dakika vakit ayırmaya başladım. Yararları bambaşka bir yazı konusu.

El yapımı seramik resmini son anda yapıştırmıştım, hobime vakit ayırayım diye. Ve oldu tabii şaşırmadık. Şükür.

Hareket vakti ile bedensel hareketleri kastetmiştim. Pilatese hiç ara vermeden devam ettiğim tek yılım oldu :) Şükür. Yoga için almam gereken yol var daha. Yazın yaptım sabahları ama kışın kaldı öyle, uyanamıyorum karanlıkta malesef. Sağlıklı yaşam için attığım adımlardan biri de gluten ve şekeri hayatımdan -neredeyse- çıkarmak oldu. Çok canım isteyince engel olmuyorum kendime ama %95 azalttım diyebilirim.

Seyahat destinasyonlarını rasgele kesmiştim. Gerçekten bol seyahat edeyim diye. Ama dua ederken dikkatli olun kabul edilir derler ya.. Mısır'a gittik ve dalış yaptık :) Barselona'ya daha önce gitmiştim ama buraya kesip koymuşum ve bu sene çok sürpriz bir eğitim çıktı ve yine gittim. Miami'ye gitmedim ama vize randevusu aldım, o da birşey. Vize alamazsam da onların ayıbı :)

O tekne resmi bu sene de yerini aldı. Biz tekneyi değiştirmeye kalkmadık, eşim pek memnun. Ama ben eninde sonunda dürterim onu eminim :) Teknemizin varlığına şükür.

İşte böyle. Dua ederken dikkatli olun. Gerçekleşebilir. Ve dün de yazdığım gibi, bir yıl çok uzun bir süre. Tam olmadı işte dediğiniz bir şey yılın son ayı çat diye gerçekleşebilir. Şaşırmayın. İlahi güç o kadar büyük ki, her şeyi ayaklarımıza seriyor. Farketmek yeterli alıp kullanmak için.

Bu sene daha hazırlıklı girdim konuya. Sadece tesadüfi olarak karşıma çıkan dergilerdeki resim ve yazıları kesmedim, internetten de bulup bunları basıp yapıştırdıklarım oldu. Onu da paylaşıcam sırası gelince. Hadi toptan şükredelim sahip olduklarımıza ve olacaklarımıza.

25 Aralık 2023

Eski yılı kapatmak, yenisine niyet etmek

Bir yıl çok ama çok uzun bir süre. Olmaz diyeceğiniz şeylerin olabilmesine yetecek kadar zaman var bir yılda.

Böyle başlamak istedim anlatmaya. Bir kaç yıldır katıldığım, bu yıl da kendim arkadaşlarımı davet ederek organize ettiğim bir etkinlikten bahsetmek istedim size bugün: WISHLIST.

Son yıllarda çok fazla okuduğum, izlediğim, dinlediğim, adeta içine düştüğüm niyet etme - dileme - dua etme halinin fiziksel yansıması gibi bir şey bu wishlist yapma.. Bu etkinliğin içinde geçen yıl  yaptığım listedekilerden gerçekleşenler için teşekkür - şükür etme, yenilerine niyet etme, güzel bir kapanış ve güzel bir başlangıç yapma da var.

Arkadaşlarımdan izin almadığım için fotoğraf paylaşamadım ama gerçekten ambiyans, keyif, niyet olarak güzel bir akşamdı. Çeşitli dergilerden kestiğimiz resimlerle ve yazılarla oluşturduğumuz bir pano hazırladı herkes. Bir yandan da sıcak şarap içip atıştırmalıklar yedik. Hayal ve dileklerimize dair sohbet ettik. Mumlar yaktık, şarkılar dinledik. Biraz niyet etmenin bilimsel verilerinden bahsettik.. Biraz "secret" adı verilerek basitleştirilen niyet etmenin spiritüel gücünden konuştuk. 

Laf aramızda bu üçüncü idi benim için ve ilk iki "wishlist"imdeki maddelerin hemen hepsinin gerçekleşmiş olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Şaşırtıcı gelebilir ama öyle oldu. Bu niyet etme işi, olma halinde kendini hissedebilmekle çok alakalı. Niyetin gerçekleşmiş gibi hissetmeyi başarırsan oluyor. 

Dualarımızın gerçek olduğu bir yıl olsun. Amin.

19 Aralık 2023

Belli bir yaştan sonra yabancı dil öğrenmek mümkün mü?

Bilmem, belki mümkündür :)

Bendeniz, Alzheimer olmaktan korkan bir kişi olarak araştırmalar okumalar yaparken, beyinde yeni sinaptik bağlar kurmanın bunamama için en önemli şey olduğunu öğrendim. Yeni bağlar için de yeni bilgiler gerekiyormuş.

Yeni bilgi derken, yepyeni bilgileri kastediyor. Yani daha önce hiç yapmadığın, hiç bilmediğin, hiç fikrin olmayan konular öğrenmen gerekliymiş. En iyi örnek olarak da yeni bir yabancı dil öğrenmeyi söylüyor kaynaklar. Ama biraz bildiğin İngilizceyi geliştirmek gibi değil. Daha önce hiç duymadığın bir dil olmalıymış. 

Benim bebeler de tam o sırada İspanyolca öğrenmeye başlıyordu. Madem öyle, ben de Ya Allah deyip sıvadım kolları! Ve İspanyolca öğrenme maceram da yaklaşık 40 yaşımda başlamış oldu... 

Bir kere aşırı eğlendim öğrenirken. Ha söylemeyi unuttum, evet öğrendim! Hem de baya konuşacak, film izleyecek (tabii alt yazılı) kadar.... Özel derslerle ilerledim, ama çok da çalıştım. Netflix'te bol bol dizi var basit İspanyolca içeren. Onları izledim. Çocukların ödevlerine yardım ettim. Ama bir yerde tıkandım, pratik yapacak kimseyi bulamadım. İspanyolca konuşan kimse yoktu çevremde - bence en önemlisi de o!! Haftada bir saat hocayla konuşmakla olmuyor ve atalarımız bir kez daha doğruyu söylemiş: Dil dile değmeden dil öğrenilmiyor.

Çözüm üretici kişiliğim devreye girip ona da çözüm buldu: İnternetten Workaway.info sitesine kaydoldum. Benimle sürekli İspanyolca konuşması karşılığında gezginlere konaklama sağlayan bir teklif yaptım. İlk konuğum bir ay diye gelip pandemi nedeniyle Venezula kapısını kapayınca bizde 3 ay mahsur kalan güzel Stephania idi. Sonraki yaz ise, şiveyle değil gerçek saf İspanyolca konuşan ve işini de çok ciddiye alan İspanyol öğretmen Rebecca idi. Sabahın yedisinde uyanıyor, ben işe gitmeden yarım saat benimle sohbet ediyor, gün içinde bolca İspanyolca mesaj atıyor ve akşam da uzun sohbet ediyordu. Sanırım en çok bu pratiğin yararı oldu dilime.

Aslında, yeni bir dil öğrenirken, başta kağıt kalemle ders gibi çalışırken anlayamıyordum neyi ne derece bildiğimi. Ama kızlar geldiğinde, özellikle de Rebecca ile, epeyce örendiğimi anladım. İnsan ders çalıştıkça ne kadar az bildiğini farkeder ya, öyle oluyor. Ama iş ciddiye binip konuşmaya gelince "aaa biliyormuşum" diyorsunuz. Nitekim, bu yaz sonu İspanya'ya gittiğimde de farkettim ki, her ortamda herkesle anlaşabildim. Çünkü kitaplardaki gibi gerçek hayatta karmaşık cümlelerle değil, üç beş kelime ile anlaşıyorsunuz.

                                                  





Bu fotoğraflar bu sene Eylül başında kız kardeşimle yaptığım Barcelona seyahatinden.

Velhasıl kelam, ben öğrenmeyi seven biri olarak çok mutluyum bu İspanyolca hamlemden. Sırada bir dil daha var. Alzheimer olmamı engeller mi bilmem ama, keyif verdiği kesin.

Rusça mı Almanca mı? Karar verince söylerim.


18 Aralık 2023

Peki sizin çocuğunuz büyüyünce ne olmak istiyor?

Bu sabah yedide, Amerika'da okuyan yeğenimin mesajıyla uyandım. Okul ödevi için kendi işi olan biriyle bir röportaj yapması gerekiyormuş ve en başarılı tanıdığım sensin, senle yapabilir miyim diyordu mesajında. Sorulardan biri ne zaman bu işi seçmeye karar verdiğimdi. Beş yaşımdayken dedim, beş yaşımdan beri doktor olmak istediğimi ben de herkes de bilirdik. Dolayısıyla anne ve babamın hiç kaygısı olmadı benim ne olmak istediğimle ilgili. Hem doktor olacaktım, hem de tıp kazanabilmek için gereken miktarda çalışan ve akademik başarısı yüksek bir çocuktum. 

Şimdi kendi çocuğum olunca da, klasik her Türk annesi gibi (klasik dedim, dikkatinizi çekerim) başta onların da ben gibi, inek olmalarını, sürekli ders çalışmalarını ve ders dışında başka hiç bir şey düşünmemelerini, hobileri olmamasını, işleri güçleri üniversite sınavı olmasını istedim başta.

Sonraları, yavaş yavaş sorgulamaya başladım. Çünkü baktım ki benim yolum sadece benim yolum, çocuklarımın yolu ayrı. Her bireyin yolu ayrı. Herkes ayrı bir birey. (Hayatta kabullenmekte en zorlandığım şeydi bu: Çocuklarım benim parçam değildi, benden ayrı bireylerdi).

E peki bu böyleyse, onların da kendi hayatları, kendi hayat yolları, kendi amaçları olacaktı. Peki ben onların yollarını bulmalarını izleyebilecek kadar sabırlı mıydım? Bu arada bir de tabii başladım yine çocuklarım zemininde başarı nedir başarısızlık nedir onu sorgulamaya. Meslek seçiminde başarı akademik olarak yüksek bir dal seçip para kazanmak, başarılı diye anılmak gururlanılmak mıydı, yoksa net ve saf olarak mutlu olacağın bir yol seçip onda yürümek miydi?

Mesela çocuklarım ya seçtikleri ve onları mutlu edecek mesleği yaparken para kazanamazlarsa? Ya benim hayata başlarken yaşadığım zorlukları onlar da yaşarsa? Ya fakir olurlarsa? Aman Allah'ım ya aç kalırlarsa? Tabii sardıkça sarıyor anne kişisi, ne kadarı doğru? Ya da benim onları yönlendirdiğim işte para kazanır ama aşırı mutsuz olur her gün lanet ederek çalışırlarsa? 

E dengeyi nasıl ayarlayacağım ben? Eminim hepiniz aynı şeyleri düşündünüz. Haklısınız, çok zor. Hem sevdiği işi yapsınlar (ki bunu bulmak da kolay değil) hem para kazansın hem mutlu olsunlar. 

Biz biraz yol katettik bu konuda. Şimdilik benimkiler meslek seçimini yapmış görünüyor. Bunu da uzun uzun anlatmak istiyorum bu nedenle başka bir yazının konusu olsun.


15 Aralık 2023

Sürdürülebilir yaşam gerçek mi ve mümkün mü?

Sürdürülebilir bir yaşam ne demek? Önce ona bir bakmak lazım. Rutinlerinizin olduğu ve bunları devam ettirebildiğiniz (ki öyle olunca rutin oluyor adı zaten) bir yaşam tarzı sürdürülebilir bana göre.

Misal sabahları yürüyüşe çıkmak.. Her gün köpeğimi yürütmek. Misal blog yazmak. (bu vesileyle eğer varsa takipçilerimden özür diliyorum, günlerce fırsatım olmuyor yazmaya bazen). Her sabah uyanıp kahve içerek güne başlamak. Oldukça kolay görünen rutinler değil mi? Üstelik insan rutinlerini arar, özler. Beden ve beyin rutin içerisinde yaşamak ister. Bu bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek.

Tabii rutinin kötü yanları da kanıtlanmış. Rutin beyni yaşlandırıyormuş. Hep aynı şeyleri yaptığında, aynı yollardan gittiğinde, yeni bilgiler öğrenip beyninde yeni sinaptik bağlantılar kurmadığında beyin hücreleri yaşlanıyor ve belli bir yaştan sonra bunama kolaylaşıyormuş. Bu da rutinin tehlikeli yanı.

Gelelim bana. Ben yükseleni başak olan –ki artık daha çok başağa dönüyorum- bir oğlak olarak rutinlerimi saplantılı derecede isteyen arayan birisiyim, ya da öyleydim. Kendimi eğitmeye çalışıyorum, en azından yapmam gereken –bakın yapmak istediğim değil yapmam gereken, sanırsın kural- şeyleri yapamayınca agresifleşiyorum.

Misal: sabah meditasyon yapmak isterken köpeğimi çişe çıkartmam gerek. Tam eve gelip kahvemi alıp ayaklarımı uzatacağım çocuklardan biri arayıp plan değişti beni okuldan alabilir misin dedi. Tam birşey yapacakken başka bişey çıktı. İşte bu hiç bana göre değil. Plan değişiklikleri beni (neden!) sinirlendiriyor..

Yavaştan alışmaya çalışıyorum, mesela bu hafta bir sabah belki 20 yıldır ilk kez kahve içmeden evden çıktım. Sabah altı uçağına bile elimde kahveyle giden ben, kahve içmeden güne başladım. Ve bilin bakalım ne olmadı: Ölmedim.

Aslında biliyorum bir yandan da beni rutinlerimden koparan şey ve sorumluluklarım. Dahası sorumluluklarımı da seviyorum ben! İşte çözemediğim bu yaman çelişki bana fibromiyalji atakları ve sırt ağrısı krizleri olarak geliyor. Bir yandan hayatımın benim olduğu günleri özlüyorum; diğer yandan bir kaç saat görmeyince çocuklarımı ve evcillerimi de özlüyorum. Bir süre işe gitmediysem işi özlüyorum. Evde yapmam gerekenleri özlüyorum. Seneye çocuklar gidince (nasipse biri üniversiteye biri öğrenci değişimle yurt dışına) evde kukumav kuşu gibi ne yapacağımı düşünüyorum.

 


Lafın özeti: Sürdürülebilir bir yaşam iki çocukla mümkün değil. Ama iki çocukluı olmak aşırı iyi bişiy. Alın bu bilgiyle ne yaparsanız yapın J

 


27 Kasım 2023

Hacamat başlığı altında kendinle yüzleşmek

 

Size günaydın ve iyi haftalar anlamında bir fotoğraf çekip ekledikten sonra, çok değişik bir tecrübemden bahsetmek istiyorum.

Dün hacamat yaptırdık.

Değişik olan hacamat yaptırmış olmam değildi. Daha önce de yaptırdım. Hem bilimsel hem de ruhani olarak faydalı görüyorum ve faydasını da görüyorum. Daha önce covid aşısı olduğum zaman aşıya bağlı bazı yan etkiler yaşamam üzerine ilk başvurmuştum hacamata. Aşının eklemlerimde yaptığı ağrı anında geçmişti. Lenf sisteminde biriken toksinleri temizlemesi, aşıya bağlı yan etkilerin giderilmesini açıklıyordu.

Yalnız dünkü tecrübemiz daha ziyade bir "kan falı" şeklinde geçti. Doktorumuz, ki kendisi uzman bir doktor, daha kupaları takıp işleme başlar başlamaz anlatmaya başladı. 

Önce eşime yaptı ve o konuşurken ben ağzım açık dinledim anlattıklarını. Eşim %98 doğru dedi. Neler olup bittiğini anlamaya çalışırken sıra bana geldi. 

Net ve kesin olarak söyleyebilirim ki benimle ilgili, sırtımdaki kupalara dolan kanıma bakarak anlattıkları %100 doğru idi. Hatta %200. Hatta doktorun sesini kaydettim, her dinleyişimde yüzdelik oran biraz daha artıyor. 

Kupaların her birinin yerleştiği yer vücutta bir organı temsil ediyormuş ve o organın verdiği tepkiye bakarak sağlık durumumla ilgili öneri ve uyarılarda bulunuyor. Ama ruh halimi, bilinç altımı, ilişkilerimi, çocuklarımı, hayatımı neye dayanarak okudu hiç anlamadım. Ama okudu. Doktor biraz kırık herhal dedim anneme, bilirlere karışmış o dedi.

Ya çok iyi gözlemci, evi, çevresini, beni, konuşmamı vs gözlemleyerek vardığı sonuçları anlattı, ya hakkaten kırıklara karışmış, ya da gerçekten yaptığı işin gerçek bir payı var.

Günün sonunda kendime saklayacağım pek çok şeyin yanında keçiboynuzu pekmezi, kefir ve maden suyu iç, daha çok su iç ve sabahları yalnız yürüyüşe çık diye özetleyim notlarımı. Yürüyüş konusu bile başlı başına komik. Evde konumuzdur bizim. Eşimi dürterim hep sabahları yürüyelim, beni motive et diye. Doktor gün doğumunda yürüyüş yap deyince gülmeye başladım, yalnız yürümen gerek, kendinle yüzleşmen için deyince de eşim gülmeye başladı.

Bir ay ve iki ay sonra birer seans daha yapacak. Bakalım daha neler diyecek.

24 Kasım 2023

Ben hayatın akış hızına yetişemiyorum Sebastian

Bir uşağım olsaydı ve adını Sebastian koymuş olsaydım (ki olsaydı koyabilirdim, ama adını koymam için bana doğmuş olması gerek ki o da saçma olurdu), şöyle düzelteyim, Sebastian diye bir uşağım olsaydı ona sık sık şöyle derdim:

Ben hayatın akış hızına yetişemiyorum Sebastian..

En güzel günlerimiz acaba öğrencilik miydi yahu? Boş vakitten bol hiç birşeyimiz olmadığı zamanlar. Çok geride kaldı o günler, o yüzden hayalimde bi emeklilik lafıdır gidiyor. 

Günlerin değil haftaların, ayların peşinden bakıyoruz şimdi hüzünle. Daha yaz gelecekti, kış ne ara başladı diyoruz.

Çocuklar, bebeler hatta, doğdu büyüdü şimdi üniversite seçme telaşındalar. Güzel gözlü pembe saçlı canım kızım sınava hazırlanıyor bu sene. Gözlemlediğim kadarıyla, lise sonlar akılları beş karış havada geziyorlar. Ne istediklerini bilmeyen, hedefi olmayan, ders çalışmayan, benim gördüklerimin yarısı yurt dışında okumaya kararlı - böylelikle de sisteme girmeyen dahil olmayan.. Pandemide ergen olan nesil biraz yitik, biraz eksik bence.

Benimkiyse nokta atış şeklinde, bence çok kendisine uygun bir bölüm seçti. Dijital oyun tasarımı. Türkiye'de en iyi olarak iki özel üniversitede var. Böylelikle yıllarca özel okutmam, çalışıp devlet üniversitesi kazansınlar diyen ben, tükürdüğümü derhal yalayarak, kendisine arka çıktım. Çünkü garip ama hakikaten kendisine çok uygun bir bölüm. Hem görsel tasarım hem müzik hem dijital. 

Resim: Pembe çiçeğim anneannesinin doğum gününde, ilk resimde ben ve annemle, ikinci resimde ise babası ve köpeğimizle.



Peki başarı ne? Sınavda yüksek puan mı? Mutluluk mu?

Peki ben ne ara, çocuklarım başarılı olsun, birinci olsun, sınavda yüksek not alsın, hukuk, mimarlık, tıp okusun diyen hırslı anne modelinden, aman sevdikleri şeyi okuyup mutlu olacakları işi yapsınlar, mutluluk paradan daha öncemli, su akar yolunu bulur diyen anne modeline evrildim? Bu da benin başarım (mı).

16 Kasım 2023

Bodrum'da yaşayan sıradan birinin hayatı nasıl geçer?

Ben düz bir doktor olsaydım eğer, evden işe işten eve gider, çocuklarımla ilgilenir, yemek temizlik falan yapardım. Akşam beyimle televizyon izlerdim, çerez çitleyip çay içer, sonra da yatardım. E ben kendimle olan kavgalarımı bitirebilip iç dinamiğimi stabil bir zemine oturtamadığımdan, daha anca varoluş kavgası veriyorum diyebilirim.

İşim kendi işim (bak ona aşırı çok şükür), dolayısıyla saatleri kendim belirleyebiliyorum. Sabahları azıcık geç başlayıp akşamları azıcık erken bitiriyorum. Çarşambaları (liseden beri hayal ettiğim gibi) yarım gün çalışıp hafta sonu ise (elimden geldiğince) çalışmıyorum. İşimi seviyorum ve enteresandır ki iş beni yormuyor. Çocukların okulları sporları dersaneleri koşturuyor bizi daha ziyade. O da geçecek deyip gidip geliyoruz napalım? Ama takdir edersiniz ki burda o işler daha kolay, çünkü hem mesafeler yakın, hem de B planı her zaman var. Birimiz yetişemezsek biri koşuyor, olmadı dolmuşa atla gel, yürü veya birinden rica et diyebiliyoruz. Herkes herkesi tanıyor malum.

Bunlar hayatımın sıkıcı yanları. Esas merak ettiğiniz, eminim ki, sosyal yaşantımız. Zira, Bodrum dışındaki her yerden bakıldığında burda neler oluyor neler! Ben kendimden biliyorum, müthiş bir eğlence var gibi geliyor. Sizin düşündüğünüz gibi, biz öyle beach clublarda, gece mekanlarında, havalı restoranlarda yaşamıyoruz Bodrum'u. Hele de tatile gelenlerin bir haftada harcamak için bütün yıl biriktirdikleri bütçeleri bizim sürekli harcamamız sürdürülebilir mi sizce?

Aslında hiç de öyle değil. Bir defa burada yaşam çok pahalı. Antep'te haftada üç - beş dışarda yemek yiyebiliyorsanız, biz bunu (sürdürülebilir bir yaşam için) haftada bir - iki haftada bir yapmak durumundayız. Çünkü dışarda yaşam gerçekten pahalı! Örnek olsun diye söylüyorum, Barselona'da havalı bir kafede kahvaltı yapmak ve Bodrum'da düz bir kafede kahvaltı yapmak aynı fiyat. Üstelik biri Euro olmasına rağmen. Yine de eve kapandığımızı sanmayın. Evler hep bahçeli balkonlu vs olduğu için evde toplanma sıklığımız büyük şehirlerden daha fazla olabilir, evet, ama dışarıda da bazı formüllerle bir yaşam kurgulayabiliyorsunuz. 


Ortakent sahili gece manzarası (tekneden çekmiştim)

Bob Burger, kapandı malesef, pek severdik

Sanırım Ortakent Belediye Kafe burası.

Bir kere misafir geldiğinde, ya da özel günlerde maliyeti göze alıp tabii ki dışarda yiyor içiyoruz. Ama bunun dışında da Belediye Kafeler var cankurtaran. Ambiyansı nefis dekoru muhteşem olmasa da, hem deniz kıyısında oluşları, hem manzaraları, hem fena olmayan yemekleri, hem her yerde oluşlaru hem de itiraf ediyorum normal fiyatları ile oldukça sık gidiyoruz buralara. Hem de bize bir de Bodrumlu indirimi yapıyor. Yazın denize girmek için de oldukça sık tercih edilen yerler burada yaşayanlar tarafından. Gerçi bu yaz sonu turistler ve yazlıkçılar da keşfetti ve maalesef çok kalabalık oldular ama şu an tamamen bize aitler! Nefis kahvaltılar, harika plajlar. Su kıyısı havası almak istediğimizde tercihimiz oldular açıkçası.

Bunun dışında hemen her Bodrumlunun bagajında açılır kapanır sandalyesi vardır diyebilirim. Bu da bir yol, gidip deniz havası almak için. Özellikle kışın, mekanların şezlonglarını topladıkları ve sahillerin bize kaldığı dönemlerde. 

Çok uzatmadan bitireyim. Bir gün de alışveriş işinden bahsederim.


13 Kasım 2023

Çocuğuna karışmadan durmak ne kadar da zor

Annelik serüveninde en çok ne yaparken zorlandın derseniz, en çok çocuklarımın benim bir organım değil ayrı birer birey olduğunu kabullenmekte zorlandım diyebilirim.

Hatta hala tam kabullenemedim de diyebilirim. 

Çünkü onlar bana göre "benim çocuklarım". Gerçekte ise, tüm zamanların en güzel şiirinde nefis bir şekilde anlatıldığı gibi, onlar da hayat yolunda birer yolcu, tıpkı benim gibi; kendi yollarını bulmaya çalışan narin kelebekler, kendi olgunlaşma süreçleri için gelmiş güzel çiçekler. Benim şansım ise, bu iki meleğin dünyaya gelmek için aracı olarak beni seçmiş olmaları.

Bu kabulleniş, çok üst düzey bir olgunluk gerektiriyor bence. Benim çocuğum, benim uzvum - kolum bacağım, benim malım, ben yetiştireceğim, ben karar veririm'den, onun da bir hayatı var, onun da fikirleri var, istekleri beğenileri var, seçimleri var'a geçmek.. Hiç de kolay değil.

Bir kere saygı duymayı ve saygı duyarken de kendini tutup bir adım geri basmayı gerektiriyor. Ben diyorum da yapabiliyor muyum? İki yaşında giyeceği elbiseyi seçmek için kendini yerlere atarken amaan bugün de tüllü etek yerine bu uyumsuz pantolon bulüzü giysin diyebildim mi? Dört yaşında açık büfeden makarna pilav ve börek aldığında, et sebze meyve de al dememeyi başardım mı? Ödev yapmak yerine oyun oynamak istediğinde, amaaan boşver ödevi, hadi gel beraber oynayalım dedim mi? 

Çocuklara (zararlı şeylerden koruyacak, temel beslenmesini ve barınmasını sağlayacak) belirli bir kurallar çerçevesi çizip onun içinde gerekli özgürlüğü verebildim mi? Yoksa her şey benim dediğim gibi olsun diye direttim mi? 

Evet direttim.

Annelik tecrübemin 16. yılında, nihayet aklım eriyor bu dediklerime. Ama ne yazık ki baştan çizemiyorsun bütün resmi. Elimde boyanmamış kısımları kaldı (kızımın evden gitmesine 7-8 ay var sadece, oğlumun 2 yıl daha). O kısımları da hala kendi istediğim şekilde boyayacağım diye tutturduğum çok oluyor.

Ama kendime de çok haksızlık etmesem iyi olacak. Çünkü katettiğim yolun da farkındayım. İlerliyorum. Saygı duymayı da öğreniyorum. Bugün dünden, dün geçen haftadan, geçen hafta geçen aydan daha iyiyim bence. Yol gösterirken ışık tutmak, ama ışığı da yürümelerini istediğim tarafa doğru değil de tüm yolu aydınlatacak şekilde tutup bir adım geri çekilerek kendi yollarını bulmalarını beklemek amacındayım.

Onlar da bunun farkediyorlar ve işler gittikçe daha iyi oluyor evde. Ergen çatışmaları daha sönük geçiyor, öpüşüp kucaklaşmalarımız daha sıcak her geçen gün. Baştan bilseydim demiyim biliyordum zaten, uygulayabilseydim keşke diyebilirim anca. Ama onu da demiyorum. Keşke yok bu yolda.

Ne öğrendiysek kardır. Teşekkürler be çocuklar, benim sizi büyüttüğüm kadar (belki daha da fazla) siz de beni büyütüyorsunuz.




Çocuklar Sizin Çocuklarınız Değil

Çocuklar sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayatın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da, sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır.
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,
Dünle de bir alışverişi yoktur.

Siz yaysınız, çocuklarınız ise,
Sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür.
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek,
Okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin.
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar,
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

On Children

Your children are not your children.
They are the sons and daughters of Life’s longing for itself.
They come through you but not from you,
And though they are with you yet they belong not to you.

You may give them your love but not your thoughts,
For they have their own thoughts.
You may house their bodies but not their souls,
For their souls dwell in the house of tomorrow,
which you cannot visit, not even in your dreams.
You may strive to be like them,
but seek not to make them like you.
For life goes not backward nor tarries with yesterday.

You are the bows from which your children
as living arrows are sent forth.
The archer sees the mark upon the path of the infinite,
and He bends you with His might
that His arrows may go swift and far.
Let your bending in the archer’s hand be for gladness;
For even as He loves the arrow that flies,
so He loves also the bow that is stable.

Halil Cibran

10 Kasım 2023

İnsanın kendine ettiğini kimse kimseye edemez

Az evvel bir hastama genital zona teşhisi koydum. Zona denen illeti bilen var mı aranızda? Feci ağrılı, hayatı zehir eden, yürümek değil ayakta durmak bile imkansız olacak kadar ağrılı bir cilt hastalığı. Bildiğimiz uçuk virüsü ile oluyor. Ve inanmazsınız, strese bağlı olarak ortaya çıkıyor.

Bulgusu yaygın uçuk döküntüleri ve şiddetli ağrı. Bu hastam da pek çok doktora gitmiş ancak kimsenin aklına genital bölgede zona olabileceği gelmemiş. Açıkçası ben de genital bölgede daha önce zona görmediğim için tam da emin olamayarak dermatolog bir meslektaşıma danışıp tedaviyi öyle başlamıştım. Tedavisini verdikten üç gün sonra ağrının geçmesi ve lezyonların gerilemesi çok sevindiriciydi. Ama çok da düşündürücü geldi bana. Özellikle de fibromiyalji denen nalet arkadaştan muzdarip biri olduğum için.



(Fotoğraf konuyla ilgisiz, Marakeş seyahatimden)

Fibromiyaljiyi ben (hekimlerin pek de sevmediği şekilde) psikolojik sırt ağrısı olarak tanımlayacağım. Önce yıllarca adını koymaktan kaçındım. Ama sonunda pes ettim. Tanımı aldım. Bundan sonra işler daha kötüye gitti çünkü gözlemlemeye başladım atakları. Ne zaman canım sıkılsa sırtımın boynumun omzumun tutulduğunu gözlemledim. Fizik tedaviden spora masajdan ilaçlara koşup durdum. Psiklologla bir yıl süren haftalık seanslar, diyetimdem gluteni de şekeri tamamen çıkartma, sevsem de sevmesem de düzenli spora gitme, daha aklıma gelmeyen bi sürü şey.

Hayatımı tamamen değiştirdim. Ama eminim kafamın içini değiştir(e)meden tam olarak gitmeyecek bu sinir bozucu illet. Anlamadığım, bunu kendime nasıl yapabiliyorum? Bir arkadaşıma kızıp - üzülüp - bozulduğumda neden omzum tutuluyor ve şiddetli ağrıya boğuyor beni?

Korteks düzeyinde yani bilinçli düzeyde bilsem de, neden bilinçaltımda bunu halledemiyorum? Neden bunu kendime yapıyorum? İnsan oğlu nasıl bunu kendine yapabiliyor?

Bu konu çok uzun. Neredeyse bütün hastalıkların temeli bilinç altı düzeyine kadar iniyor desem inanın (cidden inanın) abartmış olmam. Bakın bunu hem tıp doktoru hem de spiritüel konulara takık bir insan evladı olarak yazıyorum. Vallahi insanın kendine ettiğini düşmanı bile edemez!

Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

9 Kasım 2023

Çevrendeki insanlar

Okudukça hala yeni şeyler öğreniyor olmamız ne enteresan değil mi? Aslında pek çoğunu bildiğimiz, daha önce duyduğumuz bazı şeyler de anlamını buluyor. Daha önce beş kez okuduğunuz bir kitabı (benim için mesela Dört Anlaşma kitabı öyle oldu) altıncı okuyuşunuzda anlayabiliyorsunuz.

Dün de okuduğum (hadi itiraf edeyim, dinlediğim) bir kitaptaki bir cümle sarstı beni.

"Çevrendeki beş kişinin ortalamasısındır."

Haydaa oldum bir anda. Ama doğru. Doğru demiş. Çünkü seni batıran da, çıkaran da, yükselten de indiren de, yücelten de kötüleştiren de çevrendekiler. Hele de bu cümle haftasonu yaşadığım bir "çok eski arkadaşımdan kazık yeme" travmasına denk gelince iyice fena oldum.

Hemen Elif'e bir sesli mesaj atıp derhal daha fazla buluşmaya başlamamız gerektiğini söyledim. Elif, benim arkadaşım. Okur, yazar, anlar, dinler, söyler, sevdiğim bir arkadaşım. 35 yaşımdan sonra edindiğim, artık aynı yerde çalışmamaya başladığımızda büyük sarsıldığım birisi. Ben konuşurken dinler görünen değil dinleyen biri. Eh ortak mekanlar olmayınca, herkesin evinde iki ergen olunca ister istemez görüşme sıklığın azalıyor.

Elif mesajımı alınca "ben de aynı şeyi düşündüm bugün" diye cevap yazdı. O zaman derhal buluşalım dedim. Sonra akşam yemek yerken beraber, şunu farkettik: Hakikaten çevrendeki insanların ortalamasısın. Çevremizdeki pek çok kişi depresif (ülkenin bu halinde buna da alıştık çok şükür, depresif gezmek adeta bir yaşam biçimi oldu). Depresif demek de mutlu ya da şaşkın gibi bir duygu haline dönüştü. Mutsuz insanlarla sarıldı etrafımız. 

Bunun bir yaşam biçimi haline gelmesi de pek acıklı. Herkes mutsuz. Bütün evlilikler sorunlu. Bütün ergenler (ki bende bile çifter çifter çok şükür) problemli. Bütün işler kötü gidiyor. Bütün bebekler hasta. Bütün okullarda eğitim kötü. Bütün herkesin gelecekle ilgili kaygısı var. Falan da filan da.

Hiç mi mutlu kişi yok arkadaş? Ben mutluyum ya. Tövbe estağfurullah. İşim de iyi çok şükür. Çocuklarımla aram da daha iyi çok şükür. Evliliğim de iyi gidiyor çok şükür.

İyi insanlar gelin toplanın çevremde. Beni de iyileştirin. Ben de sizi iyileştiricem söz. Birlikte yükselelim. Aşağı çekilmeyelim.